10.02.2024
Dünya nüfusundaki artış ve ortalama gelirin neredeyse üç katına çıkması nedeniyle dünya ekonomisi özellikle
son on yılda derinden değişti.
Bu dönemde, bilgi teknolojilerindeki ve iletişimdeki gelişmelerin yanı sıra küresel ticaret ve yatırım önündeki engellerin azalması nedeniyle ülkelerin ekonomileri birbirleri ile her zamankinden daha fazla entegre oldu.
Bu gelişmeler ile birlikte tüm dünyada üretim arttı. Bir ham maddenin son kullanıcıya ulaşacak bir ürüne dönüşmesi ve tüketiciye ulaşmasına kadar geçen süreçte; ürünün tasarımı bir ülkede yapılırken, birkaç farklı ülkede bileşenleri üretilmiş, montajı farklı bir ülkede gerçekleştirilebilmiş ve nihai ürünün dünyanın dört bir yanında farklı ülkelerde bulunan tüketicilere ulaşması sağlanabilmiştir.
Ancak uluslararası ticaret hacmi büyüdükçe bunun çevre üzerindeki olumsuz etkileri artmış ve doğanın ekonomik faaliyetlerin çevresel etkileriyle başa çıkma kapasitesi azalmaya başlamıştır.
Ekonomik faaliyetler, ticaret ve çevre arasındaki bağlantılar
Uluslararası ticaretin çevre üzerindeki etkileri oldukça karmaşık ve birçok faktöre bağlı.
Ticaret, etkili politikalar uygulanmadığında çevresel bozulmaya yol açabilecek kalkınmaya ve ekonomik büyümeye neden olurken diğer taraftan artan ticaret aynı zamanda daha çevre dostu teknolojilerin yayılmasına ve daha sürdürülebilir kalkınmaya yol açabilecek teknolojik ilerlemeler ve verimlilik kazanımları anlamına da gelir.
Ticareti kısıtlamak çözüm mü?
Ticareti durdurmak gerekli olmamakla birlikte çözüme yönelik de değildir.
Ülkeler aniden ticareti durdurursa ya da azaltırlarsa, tükettikleri her şeyi mevcut teknolojileri ve yetenekleriyle kendileri üretmek zorunda kalacaklar. Bu da yüksek bir verimlilik kaybı anlamına gelir. Yani daha fazla kaynak tüketerek daha az üretim demek.
Taşıma şeklinin çevre üzerindeki etkisi
Uluslararası ticarette malların %80’den fazlası denizyolu ile taşınıyor ve deniz yolu taşımacılığı kaynaklı karbon emisyonları diğer taşıma şekilleri ile karşılaştırıldığında çok düşük kalmaktadır.
Bu durum ilk başta olumlu bir veri gibi görünse de bugün toplam karbon emisyonlarının %7’sinin yük taşımacılığından kaynaklandığı göz önünde bulundurulduğunda ve daha da önemlisi herhangi bir önlem alınmazsa, tüm uluslararası mal taşımacılığından kaynaklanan emisyonların 2050 yılına kadar %160’a kadar artması öngörüldüğünden durumun ciddiyeti de ortaya çıkıyor.
Diğer taraftan Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) ve Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) gibi uluslararası kuruluşlarda ulaşımdan kaynaklanan kirlilik yoğunluğunun azaltılmasına yönelik ciddi çalışmalar devam ediyor.
Yenilenebilir enerji, yenilikçi teknolojiler, operasyonel önlemler ve daha az kirletici yakıtların bir kombinasyonu, tüm ulaşım türlerinin çevresel etkisini azaltabilir.
Kirlilik cennetleri çevre politikalarının kaçınılmaz bir sonucu mu?
Genel olarak endişe duyulan konu; şirketlerin çevreyi korumaya yönelik politikalara ve düzenlemelere uymak yerine üretimlerini gevşek çevre standartlarının uygulandığı ülkelere taşımayı tercih etmeleridir. Bu genellikle “kirlilik sığınağı'' ya da ''kirlilik cenneti” olarak adlandırılan bir etkidir.
Bu durumun, kirliliği azaltmaya yönelik ulusal politikaları etkisiz kılma ve bu nedenle potansiyel olarak çevre kirliliğine yol açıcı sonuçları var.
Bununla birlikte, çevreyi korumaya yönelik önlemleri karşılamanın maliyeti, işletmelerin karşı karşıya kaldığı sayısız maliyetten yalnızca birisi. Parasal ve finansal istikrar, kaliteli altyapıya erişim, pazar büyüklüğü ve nitelikli işgücü de yatırım kararlarında belirleyici olan diğer faktörler arasındadır.
Örneğin; bazı sektörlerde çevre kirliliğine yol açan bir üretim süreci olabilir ancak etkinin büyüklüğü oldukça küçüktür ve genellikle bu olumsuz etki çevre dostu ürünlerdeki artan kazançlarla dengelenir. Diğer taraftan sürdürülebilir tedarik zincirleri, zincire dahil olan firmalar arasında en iyi uygulamalar hakkında bilgi paylaşımını kolaylaştırır.
Önde gelen firmaların genellikle daha yüksek standartlara ve gereksinimlere sahip pazarları hedefledikleri göz önüne alındığında, tedarik zincirleri ile daha çevre dostu üretim tekniklerinin yayılması sağlanabilir. Bu da çevresel inovasyonu hızlandırabilir ve talebin daha az olduğu pazarlarda, yenilikçileri ve sürdürülebilir girişimcileri ödüllendirerek çevre üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir.
Ticareti azaltmanın çevrenin korumasında çok büyük bir etkisi olacağı beklenmediği gibi yukarıda bahsedilen olumlu etkileri de azaltacağı düşünülmektedir.
Dünya Ticaret Örgütü, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin uluslararası ticarete daha fazla katılma kapasitelerini geliştirmelerine ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmelerine yardımcı olmak için çeşitli uluslararası ortaklarla iş birliği yapmakta ve gelişmekte olan ülkelerin çevreyi korumak için daha iyi konumlanmalarını sağlamak da dahil olmak üzere uluslararası ticarete katılımını sağlamayı teşvik etmektedir.
Kaynak ve enerjinin daha sürdürülebilir ve verimli bir şekilde kullanılması, düşük karbonlu ekipman ve çevre ile ilgili hizmetlerde ticaretin açılması, bozulmuş arazilerin iyileştirilmesi ve balıkçılık sübvansiyonlarının disipline edilmesi dahil olmak üzere iyi tasarlanmış çevre politikalarının benimsenmesiyle çok sayıda ekonomik kazanç elde edilebilir.
Sürdürülebilir kalkınma DTÖ’nün merkezinde olan bir konu. 1994’de imzalanan Marakeş Anlaşması’nın ilk paragrafı, sürdürülebilir kalkınma ve çevrenin korunmasının çok taraflı ticaret sisteminin temel hedefleri olduğunu belirtmektedir.
Çevreyi korumaya yönelik ticaret önlemleri
DTÖ üyeleri, çevrenin korunmasına yönelik ticari önlemleri giderek daha fazla benimsemektedir. Bunlar arasında ev eşyaları için minimum enerji gereksinimlerinin belirlenmesi, nesli tükenmekte olan vahşi yaşam türlerinin ticaretini sınırlamak için kurallar getirilmesi, tehlikeli kimyasalların ticaretinde vergi düzenlemeleri ve düşük karbonlu teknolojilerin geliştirilmesi için politikaların desteklenmesi yer alıyor.
DTÖ’nün Çevre Veri Tabanı, 2009’dan 2018’e kadar DTÖ üyelerinin 11.000’den fazla çevresel önlemi DTÖ’ye bildirdiğini göstermektedir. 1995’te, 12 ticari önlem bildiriminden yalnızca biri çevre korunmasına yönelik iken şu anda bu oran altıda bir olmuştur ve günümüzde DTÖ’ye yapılan tüm bildirimlerin %15’inden fazlası çevreyi korumaya yönelik hedefleri içermektedir.
Çevreyi korumaya yönelik bildirimlerin %51’i ise gelişmekte olan ülkeler tarafından yapılmaktadır.